HAK-İŞ’TEN TOPLU İŞ İLİŞKİLERİ YASASI ÇIKARILSIN TURU
Genel Başkanımız Mahmut Arslan başkanlığındaki HAK-İŞ Başkanlar Kurulu, Toplu İş İlişkileri Yasasının çıkarılması talebini iletmek üzere, 11 Ocak 2012 tarihinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı Salih Kapusuz ve Ak Parti Grup Başkanvekili Mahir Ünal’ı ayrı ayrı ziyaret etti.
Genel Başkanımız Mahmut Arslan, ziyaretlerde yaptığı açıklamada, Toplu İş İlişkileri Yasasının biran önce çıkarılması talebini ileterek, “Özellikle mevzuatımız, sendikal mevzuatımız 12 Eylül darbesinin ürünü bir mevzuatımız var. Bu hakikaten hepimizi üzüyor. 30 yıldır darbeciler tarafından çalışma hayatına ve topluma dayatılan 12 Eylül ürünü olan sendikalar ve toplu sözleşmeler yasası ne yazık ki değiştirilemedi” dedi.
Türkiye’de pek çok alanda değişimler ve gelişimler yaşandığını ifade eden Arslan, “Ama ne hikmetse bütün bu değişime, bütün bu gelişmelere rağmen, bütün bu olumlu giden seyre rağmen, sendikalar yasası ve toplu iş sözleşmeleri yasasında 30 yıldır ciddi olarak hiçbir değişimi gerçekleştiremedik” dedi. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın 19 Ekim 2011 tarihinde Türk-İş, HAK-İŞ, DİSK ve TİSK’in üzerinde genel olarak uzlaştığı Toplu İş İlişkileri Yasa Tasarı Taslağını Bakanlar Kuruluna sevk ettiğini anlatan Arslan, “Üçüncü aya giriyoruz, üçüncü ay dolmak üzere. Hala bu tasarı hala Meclis gündemine gelmedi” diye konuştu. Arslan şöyle devam etti:
“Bütün mesailerimiz, çabalarımız, gayretlerimizin hepsi bir yerde tıkanıyor. Bu ne menem bir yasaymış ki, bu kadar Türkiye’nin önünde herkesin talep etmesine rağmen değiştiremiyoruz. Kamuoyunun önüne çıkıyoruz, HAK-İŞ, Türk İş, DİSK, TİSK üzerinde uzlaştığımız konuyu bakanlar kurulunun gündemine gönderirken kamuoyuna da açıkladık. Niçin bu yasa parlamento gündemine gelmiyor? Doğrusu anlayabilmiş değiliz. Bu bizi yaralıyor, üzüyor.
Burada bir samimiyet testinden geçtiğimizi düşünüyorum. 12 Eylül’le hesaplaşmak sadece 12 Eylül’ün generallerini yargı önüne çıkarmakla olmuyor. 12 Eylül rejimiyle hesaplaşamazsak, bize dayattığı yasalarla hesaplaşamazsak 12 Eylül’le hesaplaşmış olmuyoruz. 12 Eylül’ün getirdiği yasalar hala yürürlükte ve biz 12 Eylül generallerini yargılayarak kendimizi tatmin etmek istiyoruz.
12 Eylül’cülerin getirdiği mevzuatında süratle değiştirilmesinden yana ısrarımızı sürdürüyoruz. Bu bizim geleceğimiz için çok önemli. Burada hep beraber yaptığımız çalışmalara, ortaya koyduğumuz mesaimize saygı istiyoruz. O kadar çabamızın, o kadar mücadelemizin, alın terimizin boşa gitmesini istemiyoruz. Bu mevzuat bizim sendikal yaşantımızı tasviye ediyor.
1980’lere geldiğimizde sendikalaşma oranımız %60, 2012 ye geldiğimizde sendikalaşma oranımız %7 lere düşmüştür. 11 milyon sigortalı işçimizin sadece 900.000’i sendikalara üye ve bunların da sadece 500-600.000’i toplu sözleşme yapabiliyor. 21. yüzyıl Türkiye’sine yakışmıyor. Sendikal yaşamın dibe vurduğu, sendikaların tasfiye edilme sürecine girdiği ve sosyal taraflardan birisinin yok edildiği bir çağdaş çalışma hayatı Türkiye’ye ne yazık ki yakışmıyor. Eğer çağdaş bir demokrasimiz olacaksa, çağdaş bir Türkiye olacaksak, demokratik Türkiye olacaksak sendikalar, sivil toplum örgütleri olmalı. Sendikaları, sivil toplum örgütlerini sadece garnitür olarak gören, sadece dekoratif bir malzeme olarak gören zihniyete itiraz ediyoruz.
Biz çalışma hayatının temel aktörlerinden olarak, sendikaların, sivil toplum örgütü olarak her alanda olduğu gibi çalışma hayatında etkin bir şekilde yer almasını istiyoruz. Ama ne yazık ki bu günkü mevzuatımız bize bu imkanı vermiyor. Ve biz süratle sendikal yaşamda işçiler sendikasız bir noktaya doğru itiliyor. Bu hep beraber Türkiye’de üzerinde durmamız ve çözmemiz gereken en temel sorunların başında gelmektedir. Küresel kapitalizmin bütün imkanlarını kullananlar, küresel kapitalizmin Türkiye’de kendine sundukları imkanları sonuna kadar kullananlar ve rekabetten daha çok piyasadan, pazar ekonomisinden, serbestlikten bahseden çevreler sendikalar kanunu gündeme gelince statükocu oluyorlar. Birden devletçi oluyorlar, birden hemen kapanıyorlar, muhafazakar bir çizgide oluyorlar ve Türkiye’nin önünü açacak yasal mevzuatın çıkması için ciddi bir direnç gösteriyorlar. Bu çifte standartı kınıyoruz. Bir taraftan serbestlik istiyorsunuz, özelleştirme istiyorsunuz, taşeronlaştırmayı sonuna kadar savunuyorsunuz, Türkiye’nin her alanda serbest pazar ekonomisine, piyasa ekonomisine gelmesi için çaba sarf ediyorsunuz, devlet her türlü desteği sağlıyor size, her türlü imkanları alıyorsunuz ama sendikal yaşama gelince de birden kapanıyorsunuz. Ve bu yasaların çıkmasına hemen orada değişimden yana tavrınızdan vazgeçiyorsunuz, 12 Eylül rejiminin ürününe sahip çıkıyorsunuz, darbecilerin arkasında saf tutuyorsunuz. Bu çifte standardı kınıyoruz, bunu eleştiriyoruz, bu Türkiye’ye de yakışmıyor, bize de yakışmıyor.
Biz HAK-İŞ Konfederasyonu olarak yaptığımız çalışmalara sahip çıkıyoruz, elde ettiğimiz uzlaşmaya HAK-İŞ olarak sahip çıkıyoruz ve bunun arkasında dimdik duruyoruz. Bizle beraber, birlikte çalıştığımız, Türk İŞ, DİSK ve TİSK’in bizim gibi bu çalışmaya sahip çıkmasını istiyoruz ve yaptığımız çalışmaya saygı istiyoruz.
Bundan sonra bu yasa önümüzdeki engelleri kaldıracak şekilde parlamento gündemine getirilip çıkmazsa bizim bundan sonra üçlü danışma kurulunda bu konuları konuşmamızın bir anlamı yok. Bir araya gelmemizin de bir anlamı yok. Bu yasa Parlamentodan çıkmazsa Türkiye işçi hareketine vurulmuş en büyük darbedir. Kimse bu yola gitmemelidir. Biz HAK-İŞ olarak bu yasanın uzlaştığımız çerçevede çıkması konusunda kararlılığımızı sürdüreceğiz. Sadece HAK-İŞ olarak değil, buradan Türk İş’i, DİSK’i ve TİSK’i attığımız imzaların, uzlaştığımız metinlerin arkasında durmaya davet ediyoruz.”
© 2021 HAK-İŞ Konfederasyonu