Genel
Başkanımız Mahmut Arslan, 5 Aralık 2016 tarihinde Türkiye-Avrupa Birliği Karma
İstişare Komitesi 35. Toplantısı’na katıldı.
AB-KİK
Heyeti 35. Toplantısı TOBB ev sahipliğinde gerçekleşen toplantıya AB Bakanı ve
Baş Müzakereci Ömer Çelik, Türkiye-AB KİK Eş Başkanı Annie Van Wezel ve AB
Türkiye Delagasyonu Başkanı Büyükelçi Christian Berger’in yanı sıra
Konfederasyonumuz Genel Sekreteri Dr. Osman Yıldız, Avrupa Birliği Karma
İstişare Komitesi’ne üye Sivil Toplum Örgütlerinin temsilcileri katıldı.
Genel
Başkanımız Arslan, KİK Toplantısında yaptığı konuşmasında 15 Temmuz hain darbe
girişimini gündeme getirerek; “15 Temmuz hain darbe girişimi ve adeta Türkiye
işgal girişimine karşı Sivil Toplum olarak ortaya koyduğumuz mücadele de onur
duyduğumuzu buradaki bütün sivil toplum örgütlerinin unsurları darbeye karşı
birlikte hareket ettiklerini gururla ifade etmek istiyorum. 15 Temmuzda
kaybettiğimiz şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum. 2000’in üzerinde
yaralımıza acil şifalar diliyoruz” ifadeleri kullandı.
Avrupa
Birliği ve Türkiye’nin ilişkilerini konjüktör olarak görmediğini bu ilişkiyi bir devlet politikası olarak
gördüğünü belirten Arslan; “Ayaküstü alınmış bir kısım kararların esasen bu
sürecin ciddi şekilde etkileneceğini düşünüyoruz. Aslında Avrupa Birliği
Türkiye ilişkilerinde temel hedef bize AB’nin müktesebatında yola çıktığımızda
baktığımız zaman temel 2 tane argümanı,Demokrasi ve müzakere. Bu konuda asıl
Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra ortaya koyduğu bu vizyona tam da
aykırı bir şekilde Avrupa Parlamentosunun müzakerelerden Türkiye’yi
uzaklaştırma çabası kendisinin de masadan geriye doğru gitmesi gerçekten çok
önemli tarihi bir olaydır. Meselelerimizi amasız fakatsız tartışabilmek için bu
müzakere alımlarının, müzakere masasında olmak gerekirken maalesef Avrupa’nın
yeni yaklaşımları ve vizyonsuz giderlerin sebep olduğu Parlamento’nun aldığı
kararları şöyle değerlendirebiliriz. “Bu parlamentonun bir kararıdır Avrupa
Komisyonu bu karara karşı çıkıyor denebilir. Ama aslında Avrupa Parlamentosunu
zehirleyenler maalesef Avrupa liderlerinin büyük çoğunluğudur. Bunu gözden
kaçırmamak lazım. Burada bir çifte
standart söz konusudur. Bir taraftan Türkiye önemseniyor. Türkiye olumlu
mesajlar veriyor ama Avrupa Parlamentosunu oluşturan milletvekilleri, adeta
Parlamento üzerinden Türkiye’ye mesaj vermek istiyor diye düşünüyoruz” dedi.
Arslan
24 Kasım 2016 tarihinin Türkiye’de tarihi bir gün olduğunu belirterek; “Sabaha
karşı Fırat Kalkanı Operasyonun ’da Türkiye karargâhı bilinmeyen bir uçak
tarafından bombalandı ve şehitlerimiz var. Adana Valiliğimize PKK teröristleri
tarafından bombalı saldırı yapıldı. Sivil vatandaşlarımız hayatını kaybetti.
Onlarca yaralımız var. Aynı gün bir gün önce alınmış Merkez Bankası’nın faizi
artırma kararına rağmen doların yükselişini düşüremedik. Akşamüzeri de Avrupa Parlamentosundan Türkiye’deki
müzakereleri dondurması kararı çıktı. Pek çok Avrupa ülkesinin 10 yılda 20
yılda yaşamadığı gündemi biz bir günde yaşadık. Türkiye böyle bir ülkedir.
Dolayısıyla empati yapalım. Ben bir Sivil Toplum Örgütü olarak şunu söylemek
istiyorum; Türkiye’de OHAL’in getirdiği zorluklar var. Çalışanların bu konuda
yaşadığı sıkıntılar var. Yapılan bir kısım faaliyetlerin eksiklikleri,
yanlışlıkları olduğu ortaya çıkıyor. Geçtiğimiz hafta açıklanan rakam 6750
civarında görevine son verilen öğretmenin görevine iade edildiğini gördük. Bu
süreçte aslında devam ediyor. Eksikliklerimiz var, eleştirilerimiz var.
Demokrasi konusunda, Hukuk devleti konusunda, insan hakları konusunda ihlaller
varsa bunları asla örtbas edilmeyeceğine inanıyoruz. Ama lütfen bizi ve Türkiye’yi
tarafların doğru analiz etmesinden yana önerilerim var, daha çok çalışalım,
müzakere edelim, daha fazla konuşalım ama masadan kaçmak müzakereden kaçmak Avrupa
değerleriyle asla örtüşmüyor” ifadelerini kullandı.
Avrupa Birliğinin emekçiler açısından önemine dikkat çeken Arslan; “HAK-İŞ olarak AB
sürecinin üyelikle sonuçlanması için destek olmaya çaba sarf ediyoruz. AB bizim
için bir değerler Avrupa'sı bir değerler birliğidir. Bu değerlerin en temelinde
bizim, yani emekçiler açısından demokrasi, insan hakları ve sosyal devlettir.
Bütün bu değerlerin AB sürecinde bizim açımızdan anlam ifade ettiğine
inandığımız için AB-Türkiye ilişkilerinde müzakerelerin biran evvel üyeliğe
dönüşecek şekilde gerçekleşmesini istiyoruz. Ancak ortaya konulan tablo ortak
taraflar Türkiye tarafı AB Türkiye KİK Heyeti olarak genel bir yaklaşım ortaya
koyuyor. Aslında 19. Fasıl ile ilgili Türkiye 2012’de yapmış olduğu
düzenlemelerle bizden istenenlerin tamamına yakınını gerçekleştirdik. “Gidin
eksik gördükleriniz varsa da müzakereleri açalım kapatma kriteri koyalım,
müzakereleri başlatırsak biz en azından elimizin içerisindekini düzenleme imkanımız daha kolay. Daha çabuk hedefe gideceğiz. Ama ısrarla müzakerelerin
açılması şartı diye önümüze getirilen ILO'nun ve AB müktesebatının olmayan bir
kısım şeyleri önümüze koyarak müzakerelerin açılması engelleniyor. 19. Fasılda
aynı durumla karşılaşıyoruz. Halbuki biz AB sürecini destekliyoruz. 19. Fasıl
değil bütün Fasılları açalım. Bizim içerimizde varsa eksikleri giderelim
istiyoruz ama maalesef bunu gerçekleştiremedik ve bundan dolayı da çabamızın
heba olduğunu düşünüyoruz.”dedi.
Toplantının
öğleden sonraki bölümünde konuşan Genel Sekreterimiz Dr. Osman Yıldız ise; “Türkiye
Avrupa Birliği İlişkilerinin bu kadar gerilmesinin arkasında anladığım
kadarıyla kavramlar, ilkeler konusunda bir anlaşmazlık var diye düşünüyorum.
Özellikle 15 Temmuz sürecinde hem AB kurumları hem de sendikal boyutta
ilişkiler yaşıyoruz. Burada karşılıklı bir kopukluk olduğunu söylemem
gerekiyor. Örneğin, OHAL Türkiye’de var. Bu hukuki bir süreç yani insandan
kaynaklanan bir hak var. Bu niçin var niçin yok bunu tartışabiliriz ama OHAL
anayasada yoktur ya da hukuksuzdur demek yanlış bir ifade olur. Biz bütün bu
konuları tartışabiliriz, tartışmaya da hazırız. HAK-İŞ olarak da bunu her zaman
söylüyoruz. Biz de referanduma hazırlanıyoruz. Ancak bunların temelinde bir
tartışma oluyor. Türkiye’de bunların yapıp yapmama hakkı sorgulanıyor. Bunun
yanlış olduğunu düşünüyorum. Özellikle de çok basitleştirilen bir yaklaşım söz
konusu. O da bütün bu tartışmaları Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan ile
ilişkilendiriliyor. Bu Avrupa söyleminde çok da ön planda olan bir söylemdir.
Bunu ben yanlış buluyorum. Türkiye’de kendi konularını, kendi sorunlarını
tartışabilmesi lazım gelir. Biz de üst örgütümüz ITUC ve ETUC da bunları büyün
açıklıkla, dürüstlükle tartışmak istiyoruz. Tartışıyoruz da. Önerdiğimiz yöntem
budur. Ancak varlık nedeniyle ilgili tartışmaları çok doğru bulmuyorum. Kişiselleştirmeleri
de çok doğru bulmadığımı belirtmek istiyorum. Aksi takdirde hiçbir sorun bizim
için tavır değildir. Bunu açık yüreklilikle tartışabiliriz” ifadelerini
kullandı.
Yıldız,
konuşmasının sonunda 23. ve 24. Fasıla dikkat çekti; “Türkiye tarafı olarak
Avrupa Parlamentosunun kararına çok üzüldük. Çok eleştirdik kamuoyuna da bu
eleştirilerimizi sunduk. Bunda haklı olduğumuzu düşünüyoruz. Türkiye'nin de
kendi içinde hazırlanması gerektiğini düşünüyoruz. Örneğin, biz fasılları
açalım diyoruz da bu fasılları açmak için de ilk özellikle ön kriterlerin
yerine getirilmesini bizim yapmamız gerekiyor. Bunu illa AB’den masaya
oturuyoruz demesine gerek yok. Biz tarama sürecini yaptık. AB ile nelerin eksik
olduğunu ortaya koyduk. Dolayısıyla bizim bunları hızlı bir şekilde yapmamız
gerekiyor. 23. Fasıl, 24. Fasıl’da yapılması gerekenler belli ve bunları
yapmamız gerekiyor. Tıpkı 19. Fasıl’da olduğu gibi. Komite kurduk, birlikte
çalıştık. Bütün açık yüreklilikle çalıştık cesaretle çalıştık ve orada ön gördüklerimizi de yaptık. Ama fasıl
açılmadı. Onun için de AB’yi ayrıca eleştirebiliriz,bunu konuşabiliriz neden
açılmadı konusunda. Ama bence Türkiye artık fasıllar konusunda ne yapması
gerektiğini biliyor. Bu 2014’te kararlaştırıldı. Bunların gereğini AB’den bir
masa daveti beklemeden bence biran önce yerine getirilmesini düşünüyorum” dedi.
© 2021 HAK-İŞ Konfederasyonu