ARSLAN: “TAŞERON İŞÇİLER KENDİLERİ İÇİN UMUT IŞIĞI BEKLİYOR”
Genel Başkanımız Mahmut Arslan, taşeron işçilerin sosyal ve ekonomik yönden büyük sorunlar yaşadığına dikkat çekerek, “Taşeron işçiler kendileri için bir umut ışığı bekliyor. Çözümün yolu sendikalaşmaktan geçmektedir. İnisiyatif alıp HAK-İŞ’te toplanalım, güçlü olalım. Bütün taşeron işçilerini HAK-İŞ'e bağlı sendikalara üye olmaya davet ediyorum” dedi.
Genel Başkanımız Mahmut Arslan, Kanal 5'te Gazeteci-Yazar Aslan Değirmenci'nin sunduğu "Son Gündem" programına katılarak, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Kamuya uzun süredir kadrolu işçi alımı yapılmadığını, emekliliği gelen kadrolu işçilerin emekli olması ve yerine yeni işçi alımı yapılmadığı için kamuda çalışan işçi sayısının hızla azaldığını ifade eden Arslan, “En son bizim yaptığımız toplu iş sözleşmelerinde, kamuda çalışan yaklaşık 155 bin işçi kalmış. 50-70 bin arasında da belediyelerde çalışan işçiler var. Yani, Türkiye Cumhuriyeti’nde kamuda çalışan kadrolu işçi sayısı belediyeler dahil 225 bin civarındadır” dedi. Kamuda çalışan işçi sayısının gerçekte bu kadar olmadığını ifade eden Arslan, Belediyeler dahil kamuda çalışan alt işverenlere ait işçilerin sayısının yaklaşık bir milyon civarında olduğunu söyledi. Arslan, “Türkiye Cumhuriyeti 76 milyonluk bir ülke ve büyük bir kamu gücüne sahip. Bu kamu gücünde çalışan kadrolu işçi sayısı belediyeler dahil 225 bin. Ama taşeron işçi olarak çalışanların sayısı yaklaşık 1 milyon. Bu rakam çalışan sigortalı işçi sayımızın da yüzde onuna tekabül ediyor. Dolayısıyla ortada gerçekten ciddi bir problem var” dedi.
Bu çalıştırma usulünün yasaya aykırı olduğunu ve hukuki bir problem yaşandığını ifade eden Arslan, “Esas sorunumuz taşeron işçilerinin sadece düşük ücretle çalıştırılması değil, alt işveren uygulamalarının da yasalara uygun olmaması” dedi. Arslan, yapılan ihaleler ve işçilerin çalışma şartlarının da yasaya uygun olmadığını belirterek, “Bu nedenle işçiler dava açıyor ve mahkemelerde kazanıyorlar. Kamu bu kez de bu davalar nedeniyle ayrı bir zararla karşı karşıya kalıyor. Demek ki sorun Türkiye de sadece taşeron işçi sayısının 1 milyon olması ve bunların mağdur edilmesi değil. Taşeron uygulamalarının işçiler açısından ağır bir faturası olduğu gibi hükümet ve kamu açısından da sosyal bir faturası var. Bu konudaki problemler kamuoyunda da yeterince tartışılmıyor ve anlaşılmıyor” diye konuştu.
Yasanın belirlediği sınırlara uyularak ihalelerin yapılması gerektiğine dikkat çeken Arslan, “Birinci olarak yapılması gereken; yasanını ilgili maddesine göre alt işveren uygulamalarının sınırlarını çizmek olmalıdır. İkinci olarak ise; taşeron olarak çalışan 1 milyona yakın insanın haklarının korunması için gereken düzenlemelerin yapılmasını sağlamaktır. Bu işçiler büyük ölçüde muvazaalı olarak çalıştırılıyorlar. Aslında bu işçilerin esas işverene ait işçi olarak sayılması gerekiyor. Bu konuda yargı sürecinde olan davalar var” dedi. HAK-İŞ’in bu konudaki önerileri hakkında da bilgi veren Arslan, şunları kaydetti:
“1. muvazaa kararlarının gereği yerine getirilsin. Mahkemelerin verdiği “esas işverenin işçisidir” şeklindeki kararlara uyulmalı ve o taşeron işçiler esas işverenin işçisi olarak tescil edilmeli. Onların istihdamı ona göre yapılmalı.
2. Uluslararası çalışma örgütünün (ILO) 94 sayılı sözleşmesi var. Türkiye Cumhuriyeti devletinin 1961 yılında kabul ettiği ve 1988 yılında Resmi Gazete’de ilan edilerek yürürlüğe giren sözleşme. Bunun hukuki karşılığı şudur: Türkiye Anayasası’nın 90. maddesine göre usulüne uygun imzalanmış uluslararası sözleşmeler iç hukuk hükmündedir.
1988 yılında yürürlüğe giren 94 sayılı sözleşme ne diyor? Bu sözleşme diyor ki; esas işverenin işinde çalışan işçiler için bir ücret belirlenmişse toplu iş sözleşmesiyle herhangi bir şekilde, yani kadrolu işçiler için kamuda herhangi bir ücret düzenlemesi belirlenmişse, alt işveren işçilerine de aynı uygulama yapılır.
Aslında böylece sorun çözülmüş oluyor. Bu 94 sayılı sözleşmeye uyulduğu takdirde, Belediyelerde, Karayollarında, Köy Hizmetleri’nde, Devlet Su İşleri’nde, Devlet Demiryolları’nda çalışan kadrolu işçiler için orada bir toplu iş sözleşmesi varsa, ücretleri belirlenmişse, orada çalışan alt işveren işçilerini de bu doğrultuda çalıştırılması gerekir.
Aslında sorun alt işveren çalıştırmama tartışmasının ötesinde. Alt işveren varsa esas işverenin işçilerine verdiği ücrete uygun bir ücreti alt işverenin işçilerine vermesi gerekiyor. Demek ki bizim iki tane temel çözümümüz var.
Birincisi; yasanın ruhuna, özüne ve kurallarına uygun şekilde ihaleler yapılmalı. Bugüne kadar yapılmış ihalelerde verilmiş mahkeme kararları var. Taşeron işçiler esas işverenin işçisidir diye verilmiş kararlar var. Bunlara uyularak muvazaa kararlarının gereği yerine getirilmeli. Buna rağmen alt işveren işçiliği devam ediyorsa bunlar içinde ILO’nun 94 sayılı sözleşme hükümlerine uygun olarak bir düzenleme yapılması gerekiyor. Aslında hem uluslararası imzaladığımız sözleşme hem Türkiye’deki iş yasasının 2. maddesinin özellikle ilgili 8. ve 9. maddeleri dikkate alındığı zaman bence burada yapılması gerekenler ortada net bir şekilde var.”
Taşeronluk sisteminin kamuya daha ağır maliyet getirdiğine dikkat çeken Arslan, işçilerin dava açtığı ve kazandığını, kamunun hem alt işveren hem de işçiye ödeme yapmak zorunda kaldığını söyledi. “Arslan yapılan işlemin fazladan maliyet gerektirdiğini bu durumun çözülmesi için kamu çalışanlarının esas yapması gerekenin; “işleri alt işverenle değil de bizzat kamu çalışanlarıyla görmesi olduğunu söyledi.
Kamuda çalışan işçi sayısının az olmasından duyulan sıkıntıyı dile getiren Arslan, memur sayısını 2,5 milyonken işçi sayısının 250 binin altında olduğuna dikkat çekti.
Taşeron uygulamalarının kontrol altına alınması için mevcut sistemde yeniden düzenleme yapmak noktasında bir çalışmanın var olduğunu vurgulayan Arslan bu çalışmanın taşeronluğu yaygınlaştırmak ve genişlemesi bağlamında anlaşılmaması gerektiğini söyledi. Çalışmanın bugün gelinen ciddi kriz noktasında bir çözüm bulma arayışı olduğunu, bu düzenlemenin önerileri doğrultusunda yapılması durumunda ciddi ve köklü bir çözüm olacağını ifade etti. Arslan, sorunun çözümüne bu açıdan bakılmaz, başka yöntemlerle zamana yayarak ve pansuman tedbirlerle sorunu hafifletme yoluna gidilirse yasal düzenlemenin sonuca varamayacağını vurguladı.
Arslan, sorunun çözülmemesi durumunda istismarlara açık bir konuma geleceğini, bunun sonucunda ülke olarak kaybedeceğimizi ve buna kimsenin hakkının olmadığını söyledi.
Türkiye’nin vizyonuna, 2023 hedeflerine hiç uymayan bir tabloyla karşı karşıya olduğumuzu söyleyen Arslan, “İvedilikle çözmemiz gereken bir sorun. Aksi halde bu sorunla beslenen bir kısım iyi niyetli olmayan çevreler bunu kullanabilir” dedi. Taşeron işçilerin işini büyük bir özveri ve fedakârlıkla yaptığını ve isyanlarına, itirazlarına kulak tıkamamak gerektiğini vurguladı.
Hak-İş’e bağlı Hizmet-İş sendikasının, 25 Ocak’ta Ankara’da Türkiye’nin her yerinden gelen yaklaşık 5 bine yakın taşeron işçisi ile bir kampanya başlattığını, Kampanyanın hedefinin “Seni sendika korur. Hakkın bize emanet”. Teması üzerinden başlatıldığını ve bütün Türkiye’de çalışanların yoğun bir şekilde E-devlet üzerinden sendikalarımıza üye olmaya devam ettiklerini belirtti.
Arslan, “Hak verilmiyor, alınması gerekiyor. Almak için de güçlü olmak gerekiyor, birlikte mücadele etmek gerekiyor. Birlikte mücadele edersek sorunları birlikte çözeriz. Kadrolu işçilerin sahip olduğu yasal haklara taşeron işçilerinin de sahip olduğunu, işten çıkarılmaları durumunda gerekirse hukuki mücadeleyi orada mutlaka yapmamız gerekir” dedi.
© 2021 HAK-İŞ Konfederasyonu