ARSLAN, ÇALIŞMA HAYATIYLA İLGİLİ MERAK EDİLENLERİ KON TV VE KANAL 42’NİN CANLI YAYININDA ANLATTI
Genel Başkanımız Mahmut Arslan, KON TV ve Kanal 42’nin ortak canlı yayını ile 8 Ocak 2014 tarihinde gerçekleştirilen “Gündem Özel” programına katıldı.
Program Yapımcısı Yaşar Toy ile Kanal 42 Haber Müdürü Mehmet Ali Kayacı’nın sorularını yanıtlayan Arslan, taşeron işçilerin sorunları ve çözüm önerileri, işsizlik ve örgütlenmenin önündeki engeller, sendikasız işçilerin sorunları, geçici ve mevsimlik işçilerin sorunları, ücretlerdeki ağır vergi yükü, asgari ücret, kayıtdışı istihdam sorunu, iş kazaları ve gündeme ilişkin konular hakkında önemli açıklamalar yaptı.
Arslan: “İslamofobiyi Artırma Çabaları Kaygı Verici”
Fransa'da Hazreti Muhammed'i (SAV) tasvir ettiği iddia edilen karikatürleri yayınlayan dergiye yönelik silahlı saldırıyı kınayan Arslan, Charlie Hebdo dergisinin kuruluş felsefesi olarak bütün dinlere karşı olduğunu ve yayınlarında da yine bütün dinlere saldırdığını kaydederek, saldırının Avrupa’da zaman zaman şiddetlenen İslamofobiyi canlandırmasından duyduğu kaygıyı dile getirdi.
Derginin yayınlarının değişik biçimlerde eleştirilebileceğini, fakat sebep ne olursa olsun, insanların silahla susturulmak istenmesinin kabul edilemez olduğunu ifade eden Arslan, öldürenler ve öldürülenlerden öte, saldırının İslamofobiyi artırma olasılığına ve okların Müslüman coğrafyaya yöneltilerek çirkin bir kampanyanın başlatılmasına dönük çabaların varlığına dikkat çekti.
“Çocuk Ve Aile Yardımıyla Asgari İhtiyaçlar Karşılanabilmeli”
Başbakan Davutoğlu’nun açıkladığı "Aile ve Nüfusun Korunması" programını önemli bir adım olarak değerlendiren Arslan, “Doğum yardımı, doğum izni ve anneliği teşvik edici adımlar önemlidir, önemsiyoruz, ama yeterli değildir. Kısa bir zaman sonra nüfusumuzun yaşlanacak olmasını göz önünde bulundurursak, daha işlevsel programları hayata geçirmemiz gerekiyor. Söz konusu programa göre; doğum yapanlar tam ücret alarak yarı zamanlı çalışacaklar. Biz, imzaladığımız toplu iş sözleşmelerinde bunu daha önce hayata geçirmiştik, toplu iş sözleşmelerimize çocuk sayısına göre belli oranlarda rakamsal düzenlemeler koyuyoruz. Bir diğer madde, kadınların istihdama katılımının desteklenecek olması. Yine bu konuda HAK-İŞ bünyesinde daha önce hayata geçirdiğimiz bir uygulamalar arasındadır. AB ülkelerinde bu konudaki sosyal yardımlar geniş; insanlar çocuk ve aile yardımıyla asgari ihtiyaçlarını karşılıyorlar. Türkiye’de de artırmalıdır” dedi.
“Asgari Ücret Tespiti, Aralık Ayına Mahsus Bir Komedidir”
Asgari ücretle ilgili yöneltilen bir soruya “Asgari ücret tespiti, her yıl Aralık’ın ilk haftasında başlayıp son haftasında biten bir komedidir” cevabını veren Arslan, Asgari Ücret Komisyonu’nun yapısını eleştirdi.
Asgari ücretin sadece çalışanın değil, onun ailesinin ve Türkiye gerçeklerinin de dikkate alınarak objektif kriterlerle belirlenmesi gerektiğini belirten Arslan, “Önümüzde işçilerin tamamının temsil edilmediği, temsiliyeti zayıf bir komisyon var. Komisyon çoğulcu ve adil olmadığı için asgari ücretin tespit edildiği her yılbaşı -dağ fare doğuruyor- ve biz bu komediyi uzun yıllardır seyrediyoruz” dedi.
Komisyonun yapısından sağlıklı bir asgari ücretin çıkmayacağının, görülmesi gerektiğini vurgulayan Arslan, “ Karşımızda 12 Eylül ürünü problemli bir yapı var. Bu yapı korunuyor. Çünkü darbe döneminin sağladığı imkânları kaybetmek istemiyorlar. Milyonlarca sayıda temsil edilmeyen işçiler var. Sendikalı olmayan işçiler var. Türk-İş bizim görüşlerimize başvurmuyor. Hangi kriterlerin esas alındığından haberimiz yok, televizyonlardan öğreniyoruz. HAK-İŞ’in bu komisyonda olmaması kabul edilebilir bir durum değildir. Asgari ücretle çalışanların insanca yaşayabileceği bir ücret tespit edilmelidir. Bu ülkenin kaynakları yüksek oranda bir asgari ücreti ödemeye yeterlidir. Ama komisyonda işverenin sözü geçtiği için bu yapılamıyor. Büyük laflar ediliyor ama bakıyorsunuz -dağ fare doğuruyor-. Anne-baba ve iki çocuk hesaplanıyor. Bu yanlış bir hesaptır. Asgari ücrete mahkûm edilen emekçileri sendikalı yapmamız gerekiyor. Bu bizim boynumuzun borcudur” dedi.
Arslan, Türkiye’de ücretlerden alınan verginin de yüksek olduğunu belirterek, “Ücretlerdeki vergiler Mayıs-Haziran ayından itibaren fazlalaşıyor. Böylece alınan zam da erimiş oluyor. 13 milyon çalışanın yaklaşık 6 milyonu asgari ücretle çalışıyor. Kayıt dışı yüksek olunca sorumluluğu kayıtlılar ödüyor. Kayıtdışı oranı yüzde 15’lere çekilmelidir. OECD ülkeleri içerisinde en yüksek vergi Türkiye’de. Bu, çalışanın sırtında bir yüktür ve bu yük hafifletilmelidir” dedi.
Beklentilerin altında seyreden büyümenin işsizlik rakamlarına olumsuz yansıdığını belirten Arslan, yüzde 10’u aşan işsizliğin risk içerdiğini, ancak gerçekleşmeyen enflasyon hedefi ve ekonomide yavaşlamanın karamsarlık oluşturmaması gerektiğini belirtti.
“Hak-İş Taşeron Emekçilerinin Öncüsü Oldu”
2005 yılında çıkarılan 5393 sayılı Belediye Kanunun 49. maddesinde kabul edilen norm kadro uygulaması ile uygulamanın yönetmeliği olan norm kadro yönetmeliğiyle, belediyelerde taşeronlaşmanın önünün açıldığını ve uygulamanın zamanla, kanunlar istismar edilerek yaygınlaştırıldığını belirten Arsan, taşeron işçiliği’nin tüm kamu kurumlarında, özelliklede belediyelerde adet haline geldiğini ifade etti.
Çözümün, taşeron işçilerinin sendikalı olması ve kadroya alınmasından geçtiğini belirten Arslan, “Sorunun çözümü için 2008 yılında HAK-İŞ/Hizmet-İş bünyesinde bir departman oluşturduk. 2001 yılından başlayarak taşeron firmalarla sözleşme yaptık. İşverenler aradaki farkı vermediği için sözleşmeler sembolik oldu ve bu sıkıntıları gidermek için 2004’ün Ocak ayında 5 bin taşeron işçisiyle Ankara'da buluşarak büyük toplantı yaptık. Burada, mücadeleye taşeron işçisi arkadaşlarımızı da dahil ederek, taşeron firmalarda örgütlenmek için "Hakkın Bize Emanet", "Sendika Seni Korur" sloganlarıyla örgütlenme kampanyası başlattık. Bu kampanyamız, alanında düzenlenmiş ilk büyük adım oldu. Kampanyamıza paralel, Türkiye'de ilk defa, 27 ilde, 9 işkolunda, 85 işyerinde toplam 5 bin 250 kamu taşeron işçisi ile yüz yüze görüşme/anket uygulaması ile gerçekleştirilen “Taşeron İşçisi Gerçeği” araştırması yaptık. Bu çalışmanın sonuçlarını Hükümet yetkilileri ve kamuoyuyla paylaştık.
Yapılan çalışmalarımız sonucunda, 11 Eylül 2014 tarihinde yasalaşan, taşeron işçiliği ile ilgili düzenlemeleri ihtiva eden 6552 sayılı Torba Kanun çıktı. Kanunun öncesi ve yasalaşması esnasında HAK-İŞ ve Hizmet-İş'in büyük katkıları oldu” dedi.
Çalışmaların sonuçlarına değinen Arslan, “ En başta söz konusu kanunla, hizmet alımı yoluyla personel temininde ihaleyi alan alt işverenin merkezi yönetimde örgütlü bir kamu işveren sendikasını yetkilendirmesi ile kamu işveren sendikası tarafından akdedilecek toplu iş sözleşmelerinde ihale bedeli ile arasında fark bir oluşursa bu fark, fiyat farkı olarak işçilere ödenecektir. Bu husus yeterli olmamakla birlikte, toplu pazarlık düzenine adım atması anlamında çok önemlidir. Bu da bizim mücadelemiz sonunda elde ettiğimiz bir kazanımdır” dedi.
Çıkarılan yasalara rağmen, özellikle belediyelerdeki taşeron işçilerin sendikalı olmaktan, işten atılma sebebiyle korktuklarını ifade den Arslan, Toplu iş sözleşmesi yapıldığında aradaki farkın taşeron firmadan değil asıl işveren olan belediyeden alınacağını öğrenen işçilerin işten atılma korkusuyla sendikalara üye olmaktan çekindiklerini ifade etti.
Çoğu işyerinde de işveren tehdidi ile sendikal örgütlenmenin baltalandığına değinen Arslan, sendika üyeliğinin yasal bir hak olduğunu, yasada verilen hakkın çiğnenmesi durumunda anayasal bir suç işleneceğini ve yaptırımının 3 yıla kadar hapis cezası olduğunun altını çizdi.
“5 Ay 29 Gün Uygulaması İşçileri Mağdur Etmektedir"
5 ay 29 gün adı altında geçici olarak çalıştırılan işçilerin büyük mağduriyetler yaşadığını ifade eden Arslan, 2007 yılında yapılan düzenlemenin içindeki bazı maddelerin günümüzde büyük sorunlara yol açtığının altını çizdi.
Arslan, “ 2007 yılında bir kanun düzenlemesi ile geçici işçilere kadro verildi ve 210 bin geçici işçi kadro aldı. O zaman için büyük bir sorun çözülmesine karşın, kanun yapılırken kamuda 5 ay 29 günden fazla geçici işçi çalıştırılamayacak adı altında bizim itirazımıza rağmen bir düzenleme koyuldu. Bu düzenlemenin bugün getirdiği ciddi bir sıkıntı ile karşı karşıyayız” dedi.
Kamuda işçi ihtiyacı olmasına rağmen, bu açığın geçici olarak çalışan işçilerle kapatılmaya çalışıldığını dile getiren Arslan, Orman Bakanlığı’nda 7500’ün üzerinde geçici işçi olduğunu ifade etti.
Arslan, “ Sadece Orman Bakanlığında da değil belediyelerde ve diğer kamu kuruluşlarında da var. Bunlar 5 ay 29 gün çalıştırılıyor. Daha sonra iş akdi fesih ediliyor. Bu işçi kardeşimiz 6 ay aldığı maaş ile 1 yıl geçinmek zorunda kalıyor. Burada bir problem var. En azından burada 5 ay 29 gün kuralını kaldırmamız gerekiyor. İşletmelerin, iş yerlerinin ihtiyaçlarına göre bunların düzenlenmesi gerekiyor” dedi.
Geçici işçi olarak çalışanların mağduriyetlerinin giderilmesi için HAK-İŞ Konfederasyonu olarak çalışmaların devam ettiğini dile getiren Arslan, “ Geçici işçiler kamu da kadrolu olmalı, olmuyorsa 5 ay 29 gün uygulaması kalkmalı onun yerine 12 ay çalışıp Toplu İş Sözleşmesinden yararlanacakları bir düzenleme getirilmeli, eğer kurumlarında kendi işleri ile alakalı 6 ay süreden fazla eleman ihtiyacı yoksa başka birimlere kaydırılmaları mağduriyetlerinin giderilmesinde yardımcı olacak adımların başında gelmektedir. Bu ciddi bir sorun bu sorunun çözümü içi konu hakkındaki girişimlerimiz devam ediyor. Sayın Bakan ile görüştük yasal düzenlemeleri takip ediyoruz” dedi.
“Sendikalı İş Yerlerinde İş Sağlığına Önem Veriliyor”
Sendikalı iş yerlerindeki toplam ölümlü iş kazaları oranının %3 sendikasız iş yerlerinde ise oranın %97-98 civarlarında olduğuna değinen Arslan, “ Bu oranlar ışığında şunu görüyoruz ki sendika olan yerde tedbir vardır. İş sağlığı ve iş güvenliği için komisyonlar oluşturulur. Ayrıca ölümlü iş kazalarının %95’i önlenebilir kazalar işte bunun için tek çözüm sendikalı olmaktan geçer” dedi.
“Hak-İş Sorumlu Sendikacılık Anlayışından Taviz Vermeyecektir”
HAK-İŞ’in sorumlu sendikacılık anlayışından taviz vermeden yoluna devam ettiğini ifade eden Arslan, “ HAK-İŞ 12 Eylül öncesinin kötü ve olumsuz sendikacılık anlayışını reddeden işçi ile işveren ilişkilerini, uzlaşma, anlaşma, birlikte geleceği inşa etme, işletmenin rekabet şartlarından, ihracat şartlarına ve üretim verimliliğine kadar her alanda kendisini sorumlu hisseden bir sendikadır. Dolayısıyla bize üye olan iş yerlerinde amaç işletmeyi zora sokmak, yıpratmak değil birlikte çalışmayı sürdürmektir” dedi.
Militan bir sendikacılık anlayışı yerine işletmelerin bütün sorunlarını üstlenmeye hazır olduğunu ifade eden Arslan, “ Biz işletmelerin bütün sorunlarını üstlenmeye hazırız. Ama tüm bunları yaparken de işçi kardeşlerimizin, asgari haklarından olan, Toplu İş Sözleşmesi hakkı ve en azından ücretlerini insanca bir noktaya taşıyabilme çabamıza herkesin riya etmesi gerekir” dedi.
“Geleceğimizi Birlikte İnşa Edelim”
Tüm bu sorunların çözülmemesi halinde iş yerlerinde militan ve ideolojik sendikacılığın öne çıkabileceğine vurgu yapan Arslan, “ Bu sorunlar çözülmezse, militan sendikacılık ve ideolojik sendikacılık iş yerlerinde ortaya çıkarsa, hem Türkiye kaybeder. Hem işçiler kaybeder. Hem de işverenler kaybeder. Gelin bunun yerine uzlaşalım. Birlikte çalışalım ve geleceğimizi birlikte inşa edelim” dedi.
Ortak bir mücadele anlayışına geçilmesi gerektiğini ifade eden Arslan, “ Taşeron işçilerin, özel sektördeki işçilerin, 4C kapsamında çalışan işçilerin, 5 ay 29 gün çalışanların ve Üniversiteli işçilerin hepsinin mücadelesi ortak bir mücadele olmalı, sendikalarda toplanalım mücadelemizi birlikte sürdürelim” dedi.
© 2021 HAK-İŞ Konfederasyonu